Hicaz Nedir?
Kızıldeniz’in doğu kıyısı boyunca uzanan bir bölge burası. Kuzeyde Ürdün, güneyde Asir, doğuda Necid çölleri...
Hicaz; Tihame ile Necid’i, Yemame ile Arûz’u, Yemen ile Şam’ı ayıran engin bir coğrafya...
Fiziki olarak böyle. Ya manevi olarak?
Bugün Hicaz deyince, istikbal-i kıbleyi anlıyoruz. Yani cümle cihan, günün her saati gelen aziz bir davetle bu topraklara doğru dönüyor yüzünü.
Hicaz cephemiz... Hicaz cihetimiz... Hicaz istikametimiz...
Çağlar boyu türlü türlü krallığa, çeşit çeşit inanca yurt oldu bu topraklar.
Güçlü devletler geldi geçti buradan.
Büyük medeniyetler kurdular.
Şiirde ve bilimde, savaşta ve sanatta, hitabette ve ticarette oldukça yüksektiler.
Fakat biz o zamanları “Cahiliye Devri” diye anıyoruz. Neden?
Zira o müstesna topraklarda yaşayan halklar, bunca şeyi bilip dururken bilmeleri gereken bir hakikatten uzaktılar: Cenab-ı Allah.
Oysa Hicaz’ı mukaddes kılan şey, Hazret-i Allah’ın beyt-i şerifi olan Kabe-i Muazzama’nın orada olmasıydı.
Cenab-ı Allah isterse kıble olurdu bir ev.
O dilerse aziz olurdu bir kara taş.
O verirse hikmete ererdi bir çorak dağ.
Onun adıyla muazzam idi Kabe.
Onun keremiyle mükerrem idi Mekke.
Onun nuruyla münevver idi Medine.
Hicaz’ı Hicaz kılan İslam’ın nuruydu.
Hicaz, Peygamber Efendimiz’in (sav) mübarek ayak iziyle, mücella siyeriyle, muazzez mücadelesiyle temizlendi, Püripâk hale geldi.
Hicaz mes’ay-ı cihan
Hicaz metaf-ı kudsiyân
Hicaz makam-ı millet-i İbrahim Halilurrahman
Hicaz menşe-i nur-u Emin Aleyhissalat-u ve’s-selam
Logomuzun Hikayesi